SÖYLEŞİ

(Bu yazı GENÇ İVEK SAĞLIK BİLİM VE TEKNOLOJİLERİ DERGİSİ’nin 8. sayısında yayımlanmıştır.) 

“Benim Yerim Eczane: Gıda Takviyeleri”

Uğur GÜLAÇTI: Mahmut Hocam, konumuz vitaminler ve gıda takviyelerinin eczane dışındaki satışı. İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü yaptığınız için isterseniz tarihçesi ile başlayalım.

Mahmut TOKAÇ: İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğünde göreve başlamadan önce İstanbul İl Sağlık Müdürlüğünde bir dönem gıda kontrol ekiplerinin başında görev yaptım. 2000’lerin başıydı ve o dönemde gıdaların kontrolü Sağlık Bakanlığındaydı. 2003 yılında İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğüne genel müdür yardımcısı olarak ilk göreve başladığımda aslında elimde pimi çekilmiş bir el bombası gibi duran bir konu buldum: Gıda takviyeleri veya daha doğru adıyla takviye edici gıdalar. Ben göreve başlamadan önce, 2003’ün başlarında Sağlık Bakanlığıyla Tarım Bakanlığı arasında düzenlenen protokolle gıda takviyeleri Sağlık Bakanlığına devredilmiş. Ben Mayıs ayında göreve başladığımda aradan üç-dört ay geçmiş olmasına rağmen bu ürünlerle ilgili maalesef hiçbir ilerleme sağlanamamıştı. Ağustos ayının sonuna kadar ellerindeki kontrol belgeleri geçerliliğini koruduğu için firmalar ithalat yapabiliyordu. O zamanlar ara ürün diye bir kavram vardı. Daha çok Eczacılık hocalarının bulunduğu Ara Ürünler Komisyonu hocalarına birkaç sefer hatırlattım: “Bakın bunlar ruhsat alamıyorlar, buna bir çözüm bulmamız lazım.” diye ama maalesef kabul ettiremedim. 31 Ağustos geldi, tabi kontrol belgeleri bittiği için ithalat yapamayacaklar. Sayın Bakana “Şu anda bir kriz kapımızda, bunun için hiç olmazsa 31 Aralık’a kadar bu kontrol belgelerini uzatalım” dedim. Sayın Bakan olumlu baktı ve süreyi 2003 sonuna kadar uzatmış olduk. Fakat yine komisyondaki hocalarımızı ikna edemiyorum, hiçbirine izin veremiyoruz. Hocalara: “31 Aralık geldiğinde yine aynı krizi yaşayacağız ve bir protokolle geçen bu ürünler çok rahat bir şekilde tekrar Tarım Bakanlığına kaçarlar.” dedim. Maalesef yine hiçbir ilerleme sağlayamadık ve 2003’ün sonlarında, Tarım Bakanlığının gıda kanun taslağı görüşe geldi ve ben şöyle demek zorunda kaldım: “Sayın Bakanım, maalesef ne kadar uğraştıksa da Sağlık Bakanlığı olarak bu işi halledemiyoruz, yüreğim acıyor ama tekrar Tarım Bakanlığına dönmesinden başka çare kalmadı gibi”. Zaten bir Kanun Hükmünde Kararnameydi, 2004’ün ortalarına doğru kanunlaştı ve gıda takviyeleri Tarım Bakanlığına geçti. Fakat aslına bakarsanız bizim yapmaya çalıştığımız uygulama Avrupa Birliği mevzuatına aykırı idi ve biz de mevzuatımızı AB’ye uyumlaştırmakla yükümlüydük. O dönemlerde; “Hemen AB’ye giriyoruz, aman ha mevzuatla ilgili sorun çıkarmayın, sorun çıkarırsanız AB’ye girişimiz sizin yüzünüzden engellenir.” diyen AB Genel Sekreterliği diye bir kurum vardı. Aslına bakarsanız Amerika’da hepinizin bildiği FDA var. FDA’nın açılımı Food and Drug Administration yani gıda ve ilaç ajansı. Kanada, Avustralya hatta sanırım Orta Doğu’da da birkaç ülkede FDA adıyla benzeri oluşumlar var. Ama AB’de gıda işi Tarım Bakanlıklarına veriliyor. Tabii bunlar dünya da çok ciddi pazar payı olan ve çok güçlü lobileri olan ürünler. O yüzden doğrudan Tarım Bakanlığından alınması ya da satış yetkisinin sadece eczanelere verilmesi tarzında bir uygulama için çok ciddi bir kararlılık, üst kademeden bir dirayet olması gerekir. Aksi takdirde böyle bir şey iki açıdan bana uygulanabilir gelmiyor. Birisi lobi diğeri ise AB mevzuatı.

UG: Hocam zaten gelen sorular içinde de var ve eczacılarımız da çok merak ettiği konu, bu ürünlerin Tarım Bakanlığından Sağlık Bakanlığına geçmesi ve sadece eczanelerde satılması ile ilgili talepleri oluyor. Ama sizin bu anlatımınızda aslında bunun olabilirliği pek mümkün değil gibi gözüküyor.

MT: İki şeyi ayırt edelim öncelikle. Bir, Tarım Bakanlığı tarafından mı ruhsatlandırılmalı yoksa Sağlık Bakanlığı tarafından mı? İki, satışı sadece eczanelerde mi yapılmalı? İkinci kısım çok daha zor yani gerçekten lobicilik faaliyetleri orada daha fazla devreye girer. Çünkü birçok perakende satış yerleri de var. O yüzden işin ruhsatlandırma ayağı sadece Sağlık Bakanlığına geçebilir. Bu bir tercihtir. AB sorundur ama yine de yapılabilir.

UG: Eğer sadece eczanelerde satılabilir şartını elde edemeyeceksek ruhsatlandırmanın Tarım Bakanlığından Sağlık Bakanlığına geçmesinin biz eczacılar açısından büyük bir katkısı olamaz.

MT: Şöyle bir faydası olur: Şu anda Tarım Bakanlığı bu işi maalesef hakkıyla yapamıyor. Yapamazlar da. Yani sadece bildirime dayalı sistem var. Bildirime dayalı sistemle bu işin olması çok da mümkün değil. Bir Lida faciası yaşadık bu ülkede. Lida deniz yosunu yani tamamen doğal bir maddedir diye reklamlarını yaparak, zayıflama ürünü olarak hem internetten hem mağazalardan (belki eczanelerden de) satışı yapıldı. Fakat bizim Sağlık Bakanlığında farmakovijilans diye bir sistemimiz var. Yani ilaçlarla ilgili yan etkileri, olumsuz etkileri biriktirip onlardan eğer belli bir ürün için çok fazla bildirim alınıyorsa o ürünü piyasadan toplattırıyoruz. Tabi bu sistemde doktorlar, eczacılar, hemşireler, diğer sağlık çalışanları bizim veri akışını sağladığımız kişiler. Bunlar tarafından zaman içinde Lida kullanıp da kalp krizi geçiren, inme geçiren, ölen vakalar bildirilince merkezimize, Lidaları analize aldık. Lida ismi altında hatta aynı ambalaja sahip ama farklı firmaların ithal ettiği ürünler vardı piyasada. Ürünlerde sibutramin etkin maddesi bulduk. Sibutramin o dönemde ilaç olarak da ruhsatlıydı (şimdi bildiğim kadarıyla tamamen piyasadan kaldırıldı). İlaç olan sibutraminlerin 5 ve 10 mg tabletleri vardı ve doktor kontrolünde birtakım kardiyovasküler bozukluğunun olmadığından emin olunduğu zaman günde bir doz yani ya 5 mg ya da 10 mg verilirdi. Lidalardan birinin kapsülünün içinde 21,5 mg sibutramin çıkmıştı. Ve bundan ikişer ikişer, üçer üçer kapsülü günde üç öğün alanlar vardı. Hesaplayın nereye çıkar, altı tane alsa 120 miligramı geçer, 10 miligramı biz kontrollü verirken. Biz Lida’ların hepsini toplama kararı aldık. Firmanın birisi geldi: “Onlar sahte biz gerçek Lidayız, isterseniz analiz edin.” dedi. O firmanın ürününü analiz yaptığımızda sibutramin yoktu. Sibutramin bulunmasın diye adamlar sibutraminin bir metaboliti olan desmetil sibutramin koymuşlar. O yüzden eczanelere münhasıriyet sağlamadan sadece Tarım Bakanlığından Sağlık Bakanlığına geçmesinin ne faydası olur? Sizler eczanenizde sattığınız ürünleri güvenerek satarsınız. Zaten bizim bu ürünleri eczaneye çekmek istememizin ana sebebi güvenliktir. Bir defa sizler danışman görevi göreceksiniz. Kişilerin potansiyellerine uygun ürünler vereceksiniz. Ama vereceğiniz ürünlerin güvenli olduğundan emin olmanız lazım.

UG: Tabi masum görülen vitamin ve gıda takviyeleri birçok sıkıntılar yaratabiliyor. İlaç kullanan insanlarda etkileşim, fazla dozda almanın verdiği sıkıntılar. Halkımız eczane dışında bu ürünlere erişince danışıp bilgi alma imkanı olmuyor. Vatandaş kendi kararıyla internetten sipariş verip o şekliyle kullanıyor. Eczane odaklı olmasını bizim de istememiz aslında halkın sağlığı açısından da çok önemli.

MT: Kesinlikle halkın sağlığı açısından eczanede bunların satılıyor olması lazım. Yalnız burada şunu da vurgulamam lazım, eczanede ama eczacı tarafından, yani eczacının tavsiyesiyle. Ben eczane teknisyeni ya da kalfaların bu işe soyunmasına çok sıcak bakamıyorum. Ülkemizde maalesef böyle bir algı var. Bir yandan reçetesiz ilaç satılmasın diye denetim yapılınca eczacı arkadaşlarımız itiraz ediyorlar: “Olmaz, halk ilaca ulaşamaz”. Gerçekten bu işi hakkıyla yapanları tenzih ediyorum tezgahta durup da gelenlere danışmanlık hizmeti veren eczacı oranı ne kadar acaba?

UG: Hocam size katılıyorum, yalnız son 10 yılda eczanelerin hem fiziki şartları yükseldiğini hem de eczacıların kendi eczanelerinde durup hastaları ile ilgilenme oranlarının arttığını düşünüyorum. Kalitede çok yükselme olduğunu gözlemliyorum. Belki de günün getirdiği koşullar, rekabetin artması aslında kaliteye yansıdı. Son 10 yılda hem eczacıların kendi bilgilerini aktarmaları anlamında hem de eczanelerin fiziki şartları anlamında eczacılığın çok ilerlediğini müşahede ediyorum.

MT: Tabii ki özellikle eczacı danışmanlığı şart gıda takviyeleri için. Aslında diğer reçetesiz ürünler içinde geçerli. O ayrı bir konu, şimdi burada o konuyu açarsak çok daha uzayabilir. Maalesef ben ta 2005 yılında bir hareket başlatalım istedim reçetesiz ilaç profilinin genişletilmesi ancak reçetelilerin de yasaya uygun şekilde reçetesiz verilmemesi ile ilgili ama Eczacılar Birliği de eczacı kamuoyu da karşı çıktılar. Gelişmiş ülkelerde reçeteniz yoksa reçeteli satılan bir ilacı alamazsınız. Hatta şimdi işte o kavramı, (bizim eczacılarımız sevmediği için kullanmak istemiyorum, kitaba da yazdım biliyorsunuz kırmızı çizgi diye, yani kırmızı çizgilerinizden biri) OTC, Over The Counter yani tezgah üstü. Bizde her şey tezgah üstünde zaten. Eczaneden her ilacı reçetesiz alıyorsunuz. Yani bu sağlıklı bir yapı değil. Bunun düzelmesi lazım. Ama şu anda konumuz o değil onun için o konuya çok fazla girmek istemiyorum. Gıda takviyeleri de mutlaka eczaneden ama eczacı danışmalığında satılmalı.

UG: Hocam şimdi mesela Sağlık Bakanlığına geçmemiş olsa bile bu dediğiniz güveni ve halk sağlığı açısından vatandaşı da koruma adına Tarım Bakanlığı analiz isteyerek ruhsatlandırma oluşturamaz mı?

MT: Aslına bakarsanız AB mevzuatında olmadığı için böyle bir uygulama “zorlama” sayılır. Ticarette teknik engeller diye bir kavram var, Dünya Ticaret Örgütünün bir kavramı. Hemen sizi Dünya Ticaret Örgütüne şikayet eder bu lobi ve ticarette teknik engel çıkarıyorlar der. Dünya Ticaret Örgütü de size soruşturma açar. Biz bunu 2005 senesinde yaşadık.  İlaçlarla ilgili veri imtiyazı (data exclusivity) denilen bir konu vardı. Biz onu yapmak istemedik ve birazcık ayak sürüdük. Fakat AİFD bizi Dünya Ticaret Örgütüne şikayet etti ve Dünya Ticaret Örgütü bu TBR (trade barrier regulation) denilen soruşturmasına aldı. Ve inanın soruşturmadan kurtulmasak dünyaya olan ihracatımızı engelleme izinleri var. Böyle garip bir yapı DTÖ. Tamamen kapitalist ekonomilerin oluşturduğu ve kendi menfaatlerini koruyan bir yapı ama maalesef biz o yapıya uymak zorunda kalıyoruz. Ve biz istemeye istemeye veri imtiyazını yerleştirdik mevzuatımıza. Gene biraz sağından solundan kırparak yerleştirdik ama yerleştirmek zorunda kaldık. Aksi takdirde o soruşturma bizim başımıza başka işler açacaktı. Tarım Bakanlığı onu uygulamaya kalktığı anda hemen ticarette teknik engel soruşturmasına muhatap olabilir ülke.

UG: Ama bu durumda da şimdi tabi çok suiistimale açık oluyor ve bizim ülkemizde de bunu çok yaşıyoruz. Üzerinde belirtilen maddeleri içermiyor hatta hiç yok, oranı az. Yani böyle de bir durum var.

MT: Piyasa gözetim ve denetimi yapılabilir, buna engel yok. Ruhsatlandırma aşamasında analiz isteyemezler ama piyasaya çıkan ilk ürününü piyasadan alıp analize tabi tutabilirler. Bunu da kısmen yapıyorlar ama ürün gamı o kadar çok ki o kadar ürünün ne kadarını analize alacaksınız?

UG: Biz eczacılar olarak diyoruz ki Tarım ve Orman Bakanlıkları birleştiği için yükleri ağır, bu kadar yükü taşımasınlar, Sağlık Bakanlığına devretsinler. Sağlık Bakanlığı da bunların takibini de yapsın.

MT: Sağlık Bakanlığına devri mümkün. Sağlık beyanlarıyla ilgili bir mevzuat çıktı. Sağlık beyanında bulunacak olan takviye edici gıdalar sağlık beyanlarını Sağlık Bakanlığından onaylatmak zorundalar.

UG: Hocam, evet soruların içinde var. Son zamanlarda gündeme gelen bir konuydu. Haber programlarında da çıktı. Hatta Tarım Bakanlığından bir yetkili dile getirmişti. Bu sağlık beyanlı ürünlerin Sağlık Bakanlığı tarafından kaydının tutulacağı ile ilgili. Ben zaten soracaktım. Ona tekrar bir yer verirseniz.

MT: Geçen gün sağlık beyanlı ürünlerin ruhsatları Sağlık Bakanlığına geçiyor diye bir haber vardı. Doğru değil, ruhsatları yine Tarım Bakanlığında. Fakat sağlık beyanı verebilmeleri için mutlaka Sağlık Bakanlığından onay almaları gerekiyor. Ama şu da var ki henüz Sağlık Bakanlığı bunun mevzuatını oluşturamadı. Yönetmelik çalışması tamamlanamadı veya tamamlandı imzalanamadı; daha doğrusu Sayın Bakan Covid’le uğraşmaktan başka mevzuata maalesef zaman bulamıyor. Onun için bazı şeylerin Sağlık Bakanlığına geçmiş olması ürünler için her zaman çok da pratiklik sağlamayabilir. İşte ara ürünlerde o zaman yaşadığımız durum şu anda geleneksel bitkisel tıbbi ürünlerde yaşanıyor. Geçenlerde Orman Genel Müdürlüğünün organize ettiği, Tıbbi Aromatik Bitkiler Çalıştayı vardı. Orada geleneksel bitkisel tıbbi ürünler hakkında TİTCK’dan bunların ruhsatıyla ilgili birimin sorumlusu bir arkadaş konuştu. Ruhsat verdikleri ürün sayısı olarak sadece yirmili-otuzlu bir rakamdan bahsetti yani çok az ruhsat verebiliyorlar. Gıda takviyelerinin Tarım Bakanlığından Sağlık Bakanlığına geçmesi çok iyi bir şey midir açıkçası bilemiyorum. O yüzden belki başka bir yol bulmak lazım.

UG: Bir de Sahte ürün yapanların veya satanların yaptırımları herhâlde çok caydırıcı olmuyor. Çünkü görüyoruz defalarca aynı kişiler de yapabiliyor. Bu sahte ürünler hala piyasada. İnternetten olabilir, başka ortamlardan olabilir.

MT: Enteresan bir ülkedeyiz Lida’yla ilgili toplama kararı verdik demiştim ya. Firma Bakırköy’deki bir mahkemeye başvurarak bizim toplama kararımızı kaldırttı. Yani ölüyor insanlar. Bize hangi gerekçeyle bunu toplattınız diye bir sorun. Hâkim nasıl bir düşünceyle karar verdiyse toplama kararımızı kaldırıyor ve bize adam tazminat davası açmaya kalktı. Tabi biz sonradan üst mahkemeden bozdurduk kararı. Yani böyle garip şeyler de olabiliyor.

UG: Hocam bir de şeyi de sorayım size. Eczacıların, eczanelerin internet siteleri açamıyorlar. Bununla ilgili bir yasak var. Sizin fikriniz nedir bu konuda?

MT: Ben bununla ilgili 2012 senesinde bu mevzuat gündeme geldiğinde İVEK sitesinde uzun uzun yazılar yazdım. Karşı çıktığım şeylerden biri oydu. İnternet sitesi açamaz. Tamam ilaç satışını yasaklayabilirsiniz. Ama eczacıların ilaç dışı ürünleri satmasına engel olmamak gerekir. Çünkü zaten sizin rakipleriniz olan elektronik marketler bunları satıyorlar. Bu çok yanlış bir şey, hiçbir şey yapamazsanız bilgilendirmek için bile internet sitesi olmalı. Eczacının görevi sağlık danışmanlığı demiyor muyuz? Sağlık danışmanlığı için illaki sizin ayağınıza mı gelmesi lazım? Yani bir internet sitenizle o sağlık danışmanlığını da yapabilseniz yanlış mı olur? Yani benim zaten başından beri karşı çıktığım bir hükümdü o. Maalesef bütün karşı çıkmalarıma rağmen yasalaştı o dönemde. Yine çok itiraz ettiğim bir madde de eczanelerde hangi ürünler satılabilir maddesi. Orada da çok itiraz ettim ve dedim ki “Münhasıran satılanları yazın” yani ilaç, geleneksel bitkisel tıbbi ürünler, homoepatik ürünler, parentenal beslenme ürünleri gibi. Yasada zaten münhasıran satılanların mutlaka yazılması lazım. Münhasırandan sonra bir hüküm koydular diğer sağlık ürünleri vs. vs.; gıda takviyeleri de bunun içinde. Bir de en sonuna “Türk Eczacıları Birliği tarafından çıkarılan bilimsel yayınlar eczanede satılır.” yazdılar. Eczanede satılabilecek nitelikte bir yayını Türk Eczacıları Birliği çıkarmadıysa ne olacak? Yani kanuna bazı şeylerii “satılabilir” diye koyduğunuz zaman orada yazmadığınız herhangi bir şey satılamaz oluyor. Kanunu yine kanunla değiştirmeniz lazım. Avcılar İlçe Sağlık Müdürlüğü’nde görevli bir eczacı hanım başka bir şey satamazsınız diye eczanelere sürekli baskı yaptı, keçiboynuzu pekmezini kaldırttırdı eczanelerden. Eczacı satamıyor bunu ama bakkal satıyor. Hâlbuki keçiboynuzu pekmezi aslında bir sağlık ürünüdür. Yoruma kalır böyle şeyler. O yüzden ben o zaman çok ısrarla bu maddeleri koymayın dedim. O maddeyi de internet yasağını da koydular ve maalesef ki hala da ısrar ediyorlar. Kanunla konulduğu için de kanunla değişebilir ancak. Onun için de sizin örgütünüzün bu işe istekli olması lazım. Maalesef ki örgütünüzle çok çatıştığımız noktalar oldu. En tipik örneğini de Eczaneler Yönetmeliğinde yaşadık. Bizim 2004’te düzelttiğimiz İstanbul için özellikle çok sorun olan bir husus vardı. Eczanelerin açılabilmesi için yapı kullanım izin belgesi ya da yapı ruhsatı zorunluluğunu belediyelerden alınacak iş yeri olduğuna dair bir belge de olabilire çevirmiştik. 2014’te bunu değiştirip eski haline çevirdiler. İstanbul’da bir anda eczane ruhsatı verilemez hale geldi. Çünkü İstanbul’un %70’i ruhsatsız bina. O zamanlar Eczacılık Şubeye bakan İl Sağlık Müdür Yardımcısı; “Eczaneler yan dükkâna geçse ruhsatını yenileyemiyoruz, sıkıntımız var.” dedi. Ben de gittim TİTCK Başkanıyla konuştum, TEB, İVEK ve TEİS’in katılımıyla bir toplantı organize etti. “Bakın çok ciddi bir sorun var İstanbul’da, bunu çözmeniz lazım ve 2004’teki maddeyi aynen koymanız lazım.” diyoruz, Erdoğan Bey ve onların hukukçusu da şiddetle karşı çıkıyor. TİTCK Başkanı tartışmamızı epey dinledikten sonra en sonunda şu noktaya geldi; “Erdoğan Bey, eczacıların menfaatine olan bir konu, ben taraftarım siz karşı duruyorsunuz, herhalde yer değiştirmemiz lazım.” dedi. TEB’in bütün direnişine rağmen değiştirdiler maddeyi. “Niye bu kadar direniyorsunuz, İstanbul’da %70 binanın ruhsatsız olduğu bir ortamda? diye sordum. “Baraka eczaneler olur.” dedi. “Örnek gösterir misiniz?” dedim, bir tane örnek gösterebildi. 27 bin eczane var ve bir tane örnek yüzünden İstanbul’daki 3-5 bin eczaneyi zora koşacak bir şeyde ısrar ediyorlardı. Aynı ısrarı internet sitesinde yapıyorlar, eczaneden satışı yapılabilen ürünlerde yapıyorlar. Tabela konusunda da aynı ısrarı yaptılar. Tabelada standart olabilir ama tek tip olamaz diye çok itiraz ettim. Hâlbuki tek tip zorunluluğu getirdiler. Harf karakterinden kabartmasına kadar belirlediler. Bir-iki eczanenin olduğu bir kasabada ışıklı tabelaya ne hacet vardır? Tabelayı maliyet olarak karşılayamaz. Dedim ki “Bayburt’taki bir eczacı nerede yaptıracak bunu?” “Ankara’da yaptırsın, TEB’in anlaştığı yer var” dedi.

UG: Hocam şimdi bu reklam konusu ve internet dışında biliyorsunuz eczanelerin vitrinlerindeki tanıtım materyalleri ilaç dışı ürünlerde de Sayın Akdağ’ın bakanlığı döneminde çok katı kuralla yasaklandı. Hâlbuki ilaç dışında bizim sattığımız çoğu ürünümüz birçok mağaza veya dükkânda da satılan ürünler. Şimdi onlar vitrinlerinde boy boy reklamını veya tanıtımını yaparken eczacı hiçbir şekilde o alanı kullanamıyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

MT: Bu konuda da zaten çok büyük mücadele ettim ben ama maalesef başarılı olamadım. Yani bunu anlayabilmiş değilim. Bakan bey Afyon’da Devlet Hastanesinden çıkmış bakmış ki karşıdaki eczanelerin camında reklam kirliliği var, kaldırın bunları demiş. Arkadaşlar da genelge çıkarıp tümden yasaklamışlar. Bir defa kendi mevzuatımıza aykırıdır bu. Mevzuatımız bunu yasaklamaz ama maalesef bir genelgeyle bu yasaklanıyor. Hâlbuki ilacın reklamı yasaktır ama onun dışındaki reklam niçin yasak olsun? Yani hem diyoruz ki eczaneler ekonomik krizdeler hem de onların krizlerini derinleştirecek işler yapıyoruz. Eczacılar bunu aktarmalılar. Ben zaman zaman İVEK adına kurumlarla görüşmeler yaptığımda bu tür sorunları aktarmaya gayret ediyorum.

UG: Hocam vitaminlerin ve gıda takviyelerinin ruhsatlandırılması konusunda gayet doyurucu bilgiler verdiniz. Ama satış noktası konusunda, eczacıların kendi ellerinde tutabilmesi için yapabilecekleri nelerdir?

MT: Aslına bakarsınız cepheyi büyüttüğünüz anda kavgayı da kaybetmek kaçınılmazdır. Bütün gıda takviyelerini sadece eczaneye alalım, münhasıriyet alalım diye uğraşmak yerine gıda takviyesi üreticilerinin kalitelileriyle oturup: “Gelin sadece eczanede satılacak ürünler üretin. Tamamen eczane markası olsun, üzerinde de ‘sadece eczanede satılır’ diye yazsın. Eczane dışına verilmesin.” deyin. Bu modeli geliştirsek. Bir ara eczacı arkadaşların Yeşil Nokta diye bir projesi vardı. Gıda takviyelerinin güvenilir olanlarını, analizlerden geçmiş olanlarını satsanız. Eczacılar güvenilir olmayan ürüne münhasıriyet alırlarsa kendilerine en büyük zararı yapmış olurlar. Çünkü bir eczacının tavsiye ettiği kalitesiz bir üründen bir kimse zarar gördüğünde sadece o eczacı değil eczacılık mesleği zarar görür. Onun için eczacıların kesinlikle kaliteli olan ürünlere yönelmesi lazım. İllaki tüm gıda takviyelerinin eczaneye geçmesini pek benimsemiyorum. Eczaneye özel gıda takviyeleri üretsinler. Farklı isimle dışarıya da üretsin, hiç sorun değil, marketler onu satsın. Ama eczaneye özel ürettiği ürünlerin her serisinin analizini de yaptırsın, o analiz raporlarını size getirsin. Diyelim ki 50 bin kalem ürün varsa eczanede birkaç bin kalem ürün olsun. Ama gerçekten kalitesinden emin olduğunuz ürünler olsun. İşte o zaman ayrıca bir mevzuat düzenlemeye gerek yok. Yine Tarım Bakanlığından alırlar izinlerini ama o ürünler haliyle sizin eczanenizde satılır. Vatandaş da güvenerek gelir alır.

UG: Zaten böyle bir uygulamaya geçilirse eczanede oluşan güven ortamında, firmalar dışarıda aynı ürünü satamayacağı için eczacının da bir kaybı olmaz. Vatandaş da eczaneden bu tip ürünleri alırken çok daha içi rahat ve güvenle alır. Aslında eczacılar bir araya gelerek, o birliktelik gücünü bu alanda kullanarak firmalara bu baskıyı oluşturması gerekiyor.

MT: Buna baskı da demeyelim kazan-kazan diyelim. Yani firmalar da buradan kazanırlar. Ciddi firmalar kesinlikle kazanırlar. Onun için hiç baskı deyip baştan önümüzü kesmeyelim. İşbirliği diyelim buna. Gelin bugün bir karar verelim böyle bir çalışma grubu oluşturalım. Üreticiler ve eczacılar ortak bir çalışma grubu oluşsun. Bizim İVEK Vakfımız da buna aracılık etsin. Böyle bir eczane ürün gamı oluşturalım. Zamanla diğer firmalar da eczaneye girmek için aynı yolu tercih etmek zorunda kalsınlar. Bakarsınız bir süre sonra kötüler ayıklanır, iyilerin hepsi eczane rafına girmek için gayret etmeye başlarlar. Halkımızı da bu konuda bilinçlendirdiğimiz takdirde ne idüğü belirsiz ürünleri almak yerine güvenilir ürünleri alırlar. Analiz sertifikasını da gösterir ve derseniz ki: “Bakın, bu her seri bazında analizi yapılmış bir üründür, güvenliğinden eminiz.” Lida olayında analizlerde aynı kutudaki ürünün bir kapsülünde 5 miligram varken birinde 25 miligram çıkabiliyordu. Hatta Lida’dan başka şeylerde de sildenafiller var, o da ayrı bir fecaat. Yani tamamen bitkisel, cinsel gücü arttırıcı ürün diye benzincide, seyyar satıcıda satılıyor. Ama bir analiz yapıyorsunuz sildenafil çıkıyor. İçindeki maddelerde standart yok. Kiminde çok miktarda var kiminde az miktarda var.

UG: Hocam zaten üreten firma dışarıda satacağı ürün için farklı bir marka oluşturacağından eczacı açısından da bir rekabet ortamı olmayacak. Eczacılar açısından da bir güven oluşturur. Bir de daha önce STK’lar bir araya gelip bu konuyla ilgili toplantılar düzenleyip güzel bir çalışma yapmışlardı. Onların birlikte oluşturdukları son taslakta şöyle bir fikirleri vardı: Bu firmalar tarafından ürünler e logolu üretilsin ve karekodlu olsun, böylece takip kolaylığı da olur. Yani bu tip bir çalışmanın üzerine odaklanmak daha doğru sonuç verecek diyorsunuz.

MT: İnşallah bu toplantının bir neticesi bu olsun. İVEK olarak da biz çalışmanın öncülüğünü yapalım. Sağlık Bakanlığına geçmesinin şu ortamda çok da doğru olduğunu düşünmüyorum. Çünkü Sağlık Bakanlığı ilaçlara yetişemiyor. Şu anda ruhsat sırası bekleyen ilaç sayısı o kadar çok fazla ki yeni bir yük olacaktır ve bu yükü kaldırmakta zorlanacaktır, en azından enerjisinin bir kısmını buraya vermek zorunda kalacaktır. Hâlbuki kaliteli ürünleri eczaneye çekerek bu konuyu çok daha kolay halletmiş olabiliriz.

UG: O zaman eczacıların birliktelik gücünü kullanıp buna odaklanmasında fayda var, sonuç alabilmeleri için. Çok teşekkür ediyoruz programımıza katıldığınız için. İzleyicilere de teşekkür ediyoruz. İnşallah başka bir programda tekrar birlikte olmak üzere görüşmek üzere.

MT: Ben de size ve organizasyonu gerçekleştiren İVEK Akademi’deki arkadaşların hepsine teşekkür ediyorum.

*19 Aralık 2020 tarihinde İVEK Akademi tarafından organize edilen Moderatörlüğünü Ecz. Uğur Gülaçtı’nın yaptığı Dr. Mahmut Tokaç’ın konuk olarak katıldığı Webinar söyleşisinin deşifresinin kısaltılmış halidir.