* Yrd. Doç. Dr. Mahmut TOKAÇ
Acaba aramızda kendisine veya bir yakınına geleneksel tedavi yöntemlerinden herhangi birini hiç kullanmayan var mıdır? Sanırım bu soruya “var” cevabını verecek kişi sayısı yok denecek kadar azdır. En azından nane-limon ya da ıhlamur ile soğuk algınlığı belirtilerini geçirmek isteyenleriniz mutlaka olmuştur. Aldığımız eğitim gereği “kocakarı ilaçları ya da yöntemleri” diye baştan yargıladığımız ve yok saydığımız geleneksel tedavi yöntemlerine bugün çok sayıda gelişmiş ülkede toplumun % 70 ila % 80’inin bir şekline başvurduğu, bazı Asya ve Afrika ülkelerinde ise toplumun % 80’inin temel sağlık hizmetlerini geleneksel tıp hizmeti olarak aldığı bilinmektedir.
Benim bu konuda ilginç bir tecrübem olmuştu. İlkokul ikinci ya da üçüncü sınıfta iken bir 10 Kasım günü tören esnasında kasığımda şiddetli bir ağrı belirmiş ve ağrının şiddetinden ağlamaya başlamıştım. Öğretmenime ağladığımı haber verdiklerinde hiç unutamayacağım bir cevap vermişti: “Ağlasın, ağlasın, bu gün 10 Kasım.” Neyse ki diğer öğretmenlerin itiraz etmesi üzerine babama haber verilmiş ve babam okula gelip beni hastaneye götürmüştü. O zamanlar Ünye Devlet Hastanesinin tek doktoru olan genel cerrahi uzmanı beni muayene ettikten sonra teşhisinin fıtık olduğunu ve derhal ameliyat edilmem gerektiğini söylemişti. Sanırım bir Kurban Bayramı arefesinde olduğumuz için babam bayram sonrasına bırakılıp bırakılamayacağını sormuş ve bayram sonu ameliyat olmak üzere sözleşilmişti. Babamın beni hastaneye götürmek üzere emanet aldığı motorsikleti teslim etmek için yanına gittiğimiz terzi arkadaşı, durumu sorduğunda babam da fıtık teşhisiyle bayram sonrası ameliyat edileceğimi bildirmişti. O da kendisinin de çocukken aynı şekilde rahatsızlandığını, bir büyüğünün “hıyarcık” hastalığı olduğunu belirtip hıyarı (salatalık/badem) haşlayıp sararak tedavi ettiğini ve bir daha da böyle bir rahatsızlığı olmadığını belirtince, zaten ameliyat korkusundan sararıp solan ben babamdan bu yöntemi bir denememiz konusunda ısrarcı oldum. Babam da eve geldiğimizde anneme durumu anlattı ve salatalıkları haşlayıp kasığıma sardık. Aradan birkaç gün geçtikten sonra şişlik ve ağrı tamamen kayboldu ve ben ameliyat olmaktan kurtuldum. Aradan geçen kırk küsur yıldır bir daha böyle bir rahatsızlığım da olmadı.
Bir başka hatıram da 90’lı yılların başlarında bir arkadaşla beraber işletmeye çalıştığımız ve bir anlamda mahallemizin sağlık danışmanlığı görevini hakkıyla yerine getirdiğini düşündüğüm mütevazı kliniğimizde, baldırının büyük bir kısmı sıcak su ile yanmış 7- 8 yaşlarında bir kız çocuğunu tedavi etmeye uğraşırken yaşadığım olay. Tam diz eklemi civarında bulunan yanık ağrısı yüzünden dizini sürekli bükülü tutması ve oluşacak skatris dolayısıyla bir süre sonra bacağını normal kullanamayacağı endişesiyle her gün yara debridmanı yapmama ve çocuğa da ısrarla “Yavrucuğum, kız çocuğusun, büyüyünce topalladığın için üzülürsün, ne olur dizini bükülü tutma.” dememe rağmen önemli bir ilerleme kaydedememiştim. Birkaç gün pansumana gelmeyen çocuk sonunda hoplaya zıplaya kliniğe geldiğinde ise; “Hah, işte! Sözümü dinledin de bacağın açıldı.” dedim. Kendisini her zaman getiren ninesinin bir mahcubiyet görüntüsü içinde ezilip büzüldüğünü görünce merak edip sebebini sorduğumda mahcup bir şekilde; “Doktor bey, biz sizin tedavi sonuç vermeyince bir kocakarıya gittik, o da yumurtalı bir karışım yaparak yaraya sürdü ve ertesi gün çocuk yürümeye başladı.” demesin mi? Ama Ortodoks tıp eğitimi almış olan ve kocakarı uygulamalarının külliyen yanlış olduğunu düşünen ben, bir zahmet edip o kocakarıdan bu işin formülünü öğrenmeye bile tenezzül etmemiştim.
Aradan yıllar geçti. Geleneksel tıp uygulamaları ülkemizde halen “Ortodoks” tıp eğitiminden geçen hekimlerimiz tarafından yeterince ilgilenilen bir alan haline gelemedi. Oysaki küresel sağlık politikalarının geliştirilmesi ve uygulanmasında aktif rol oynayan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) geleneksel tıp uygulamalarını daha 70’li yıllarda gündemine almıştı. DSÖ’nün 1977, 1978, 1987, 1988, 1989 ve 1991 yıllarındaki Genel Kurullarında geleneksel tıp uygulamalarına ilişkin kararlar kabul edilmişti. Bu sürede akupunktur ve bitkisel tedavileri konu alan birçok rapor yayımlanmıştı.
Pekin’de düzenlen Geleneksel Tıp Kongresinin ardından geleneksel tıbbın güvenli ve etkili kullanımını teşvik eden “Pekin Deklarasyonu” yayımlandı. Deklarasyon, geleneksel tıbbın ulusal sağlık sistemlerine entegre edilmesi yönünde DSÖ üye ülkelerini adım atmaya davet etmiştir. Geleneksel tıp hakkında ulusal politika oluşturulması, geleneksel ve bitkisel ilaçlarla ilgili ulusal mevzuat geliştirilmesi, geleneksel tıbbın temel sağlık hizmetleri kapsamında ele alınması ve geleneksel tıp uygulamaları için ulusal düzenlemelerle bu alanlarda araştırmaların yapılması için, üye ülkeler iş birliği yapmaya çağırmaktadır. Ayrıca konvansiyonel tıp ile geleneksel tıp mensupları arasında iletişimin güçlendirilmesi; sağlık çalışanlarına, tıp öğrencilerine ve ilgili araştırmacılara yönelik uygun eğitim programlarının yapılması gerektiğine vurgu yapmaktadır. Pekin Deklarasyonundan 6 ay sonra, 2009 yılı DSÖ Genel Kurulunda (62. World Health Assembly) bu deklarasyonu esas alan bir tüzük kabul edildi.
Peki nedir bu geleneksel ve tamamlayıcı tıp?
DSÖ’nün tanımına göre “geleneksel tıp”, fiziksel ve ruhsal hastalıklardan korunma, bunlara tanı koyma, iyileştirme veya tedavi etmenin yanında sağlığın iyi sürdürülmesinde de kullanılan, farklı kültürlere özgü teori, inanç ve tecrübelere dayalı -izahı yapılabilen veya yapılamayan- bilgi, beceri ve uygulamaların bütünüdür. Bu yöntemler bir ülkenin kendi geleneklerinin parçası olmayan ve hâkim sağlık sistemine entegre olmamış sağlık uygulamaları yelpazesini kapsadığı zaman “tamamlayıcı tıp” veya “alternatif tıp” olarak adlandırılır. Bazı ülkeler için “tamamlayıcı tıp”, Batı tıbbının dışında ama onunla birlikte kullanılan uygulamaları ifade ederken; “alternatif tıp”, Batı tıbbı yerine ikame edilen yöntemler anlamına gelebilmektedir. Bir de “restoratif tıp” terimi vardır ki AARM’ın (Association for the Advancement of Restorative Medicine) tanımlamasına göre “fizyolojik mekanizmalara en az müdahale ile yapı ve fonksiyon kayıplarını düzeltmeyi esas alan bazı tamamlayıcı ve alternatif tıp yöntemlerini geçerli Batı tıbbı yöntemleri ile birlikte kapsayan bir terim olarak entegratif tıbbın bir alt grubu”nu ifade ediyor.
Biz hepsini kapsayan bir ifade olarak “geleneksel ve tamamlayıcı tıp” terimini tercih ediyoruz.
Günümüz dünyasında geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları gittikçe artmaktadır. Bu artışın gerekçelerinden biri olan doğal ürünlerin iyi ve güvenli olduğu inancıdır. İnsanların önemli bir kesiminin hayatında yer bulan bu tür tıbbi uygulamaların göz ardı edilmesinin toplum sağlığını korumaktan çok riske etmeye yol açacağı aşikârdır. Özellikle standardizasyondan yoksun, mevzuat alt yapısı olmayan, denetimsiz ve istismara açık bir alanın göz ardı edilmesi daha çok başıboş kalması anlamına gelecektir.
Tarihsel kökenini aldığı toplumda yer edinmiş olan “geleneksel tedaviler” ise, bir anlamda uzun yılların tecrübesine dayalı geleneğin güvencesi altındadır. Geleneksel tıp uygulamaları, uygulama alanı bulduğu toplumun gelenekleri, alışkanlıkları ve bilgi birikimine yabancılığı oranında güvenli alandan uzaklaşmaktadır. DSÖ’nün geleneksel tıp/tamamlayıcı tıp ayırımı yapmaksızın, halk sağlığı adına toplumların birikimleri ve kabullerinden yararlanmaya çalıştığı, bu birikimlerin olumlu yönlerinin açığa çıkarılması için çaba harcadığı görülmektedir. Standardize edilmiş bilimsel metotlar kullanarak bu alanlarda araştırmalar yapılmasını teşvik etmekte, uygulamaların eğitimli ve lisanslı kimseler tarafından yapılmasını sağlamaya çalışmakta ve en önemlisi üye ülkelerin bu tıp anlayışlarını göz ardı etmeksizin, istismar edilmesine fırsat vermeyecek şekilde ulusal mevzuatlarını geliştirmelerine yardımcı olmaya çalışmaktadır.
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının yaygın olduğu ülkelerde bu amaçlarla mevzuat geliştirilmiştir ve uygulayıcılara lisanslama yapılmaktadır. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde National Center for Complementary and Alternative Medicine (NCCAM) adlı bir kurum oluşturmuştur. Avusturya ve Almanya’da ise geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının tamama yakını lisanslı doktorlar eliyle yürütülmektedir. Avustralya, Hindistan, Malezya ve Uzakdoğu ülkelerinde geleneksel ve tamamlayıcı tıp metotlarının kullanımının entegrasyonu, desteklenmesi ve düzenlenmesi için yeni politikalar geliştirmeye çalışılmaktadır.
Ülkemizde geleneksel ve tamamlayıcı yöntemler ile ilgili tam anlamıyla bir düzenleme henüz gerçekleştirilmiş değildir. Ancak umut verici gelişmeler de olmaktadır. Bunlardan en önemlisi 02/11/2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Sağlık Bakanlığının teşkilat yapısını ve görevlerini düzenleyen 663 Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’dir. Bu Kararnamede “Geleneksel, tamamlayıcı ve alternatif tıp uygulamaları ile ilgili düzenleme yapmak” Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün görevleri içinde yer alırken ve “Geleneksel bitkisel tıbbi ürünler ve homeopatik tıbbi ürünler” Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun görev alanları arasında sayılmıştır.
Söz konusu Kararname’ye istinaden Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün bünyesinde Geleneksel, Tamamlayıcı ve Alternatif Tıp Uygulamaları Daire Başkanlığı ihdas edilmiş olup, söz konusu Daire Başkanlığı tarafından Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmelik Taslağı çalışmaları devam etmektedir.
Biz de bu alanın istismarcılara bırakılmaması ve yetkili kişiler tarafından uygulanmasının temini gibi gerekçelerle Medipol Üniversitesi bünyesinde Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Araştırma ve Uygulama Merkezi kurduk.
Bu merkezde geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamalarının bilimsel yöntemlerle araştırmalarının yapılması, tıp doktorlarına lisans süresinde kanıta dayalı bilgiler eşliğinde öğretilmesi ve mezuniyet sonrası dönemde uygulamalı bir şekilde eğitilerek yetkilendirilmesi amaçlanmıştır. Bu suretle geleneksel ve tamamlayıcı yöntemlerin eğitilmiş ve yetkilendirilmiş insanlarca uygulanması temin edilmiş olacaktır. Batı tıbbı ile geleneksel ve tamamlayıcı tıbbın birlikte uyum içinde halkımızın sağlığına katkıda bulunabilecektir.
Merkezde tıp fakültesi öğrencilerine geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları öğretilirken, mezun durumda olanlara uygulamalı eğitimler verilerek eğitimlerini başarıyla tamamlayanlar Sağlık Bakanlığı ile işbirliği içinde sertifikalandırılacaktır.
* Yrd. Doç. Dr. Mahmut TOKAÇ
Medipol Üniversitesi
Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü