Dr. Mahmut TOKAÇ
Son günlerde grip vakalarının çoğalması ve Oseltamivir etkin maddeli antiviral ilaçların bulunamaması üzerine yeniden gündeme gelen piyasada bulunamayan ilaçlara ilişkin Sağlık Bakanı Sayın Mehmet Müezzinoğlu’nun yaptığı açıklamada; “Bulunamayan ilaçlarla ilgili Ekonomi Koordinasyon Kurulu (EKK) bir çalışma yapıyor. Örneğin 2013’te yurtdışından en çok getirdiğimiz ilaçlar listemiz var. Bu ilaçları sadece Türk Eczacıları Birliği (TEB) getiriyordu. Artık Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı o listedeki ilaçlar için ihaleye çıkacak ve depolar da ihaleye katılabilecek. Yüklenici firmadan opsiyonel olarak ilave taahütler de isteyeceğiz. Böylece ilaç sıkıntısı olmayacak.” denilmektedir. Yaklaşık bir yıl önce bu konu yine gündeme gelmiş ve 11 Mart 2013 tarihinde İVEK sitesindeki bu köşemde “İlaç Krizi” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. (http://www.ivek.org.tr/ilac-krizi-100yy.htm) O yazımda özetle ruhsatlı olmayan ya da piyasada bulunmayan ilaçların Türk Eczacıları Birliği’nce yurt dışından getirtilerek Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından ödemesinin yapıldığı bildirilen bir SGK açıklamasına değinmiş, fakat açıklamada bu ilaçların neden bulunamadığına dair hiçbir gerekçenin belirtilmediğinden bahsederek şu iki noktadan olayın ele alınması gerektiğinin altını çizmiştim:
1. SGK’nın ilaçlar için belirlediği ödeme fiyatlarında 2009 yılından bu yana her yıl artarak devam eden yüksek iskonto uygulaması dolayısıyla bazı ilaçların piyasada bulunamaması;
2. TEB’in bulunamayan ilaçları yurt dışından getirtmesi.Anlaşılan o ki kamu tarafı birinci maddede belirttiğim gerekçeleri ortadan kaldırmak yerine merceği ikinci maddedeye yani sadece birinci maddenin oluşturduğu olumsuz durumu ortadan kaldırmayı amaçlayan çözüme odaklamış. O yazımda 2013 yılı başlarında 390 ilacın olmadığı ifade etmiştim. 2014 başında İstanbul Eczacı Odası (İEO) Başkanı Semih Güngör’ün basına verdiği demece göre bu sayı 471’e ulaşmış. (http://www.hurriyet.com.tr/saglik-yasam/25542413.asp) Yani bir yılda bulunamayan ilaç sayısı %20 artmış durumda. Aslında bu artış oldukça endişe verici. Sayın Müezzinoğlu’nun bu ilaçların artık SGK tarafından ihale ile alınacağı ve bu sayede ilaç sıkıntısının yaşanmayacağı şeklindeki yeni açıklaması kamu tarafında olayın sebebinin anlaşılmadığı ve ilaç yokluğunun gerekçesinin TEB tarafından getirilmesi olduğu şeklinde yanlış bir algının varlığına işaret etmektedir. (Kamu tarafının sözcülüğünü Sayın Müezzinoğlu yapmakla birlikte konunun aslında EKK’nın yani ekonominin yöneticilerinin inisiyatifinde olduğunu belirtmemiz gerekiyor.) İEO Başkanı Güngör sorunun temelinde hükümetin ilaç fiyat politikalarının olduğunu belirtiyor ki kısmen haklıdır. Ancak burada bir ayrım yapmamız gerekiyor. 2004 yılında çıkartılan ve daha sonraki yıllarda revize edilen ilaç fiyat kararnamelerine göre fiyat değişimlerinde de EKK yapılanmasına benzer bir şekilde ekonomi kurmaylarının sözü geçiyor. Eğer kararname gereği uygulansa fiyatların belirli bir düzeyde seyretmesi gerekiyordu. Ama asıl sorun sadece fiyatların durumu olmayıp SGK’nın uyguladığı iskontolardır. 2009 yılına kadar bu iskontolar makul oranlarda idi ve ilaç firmaları bunları tolere edebilmekteydiler. 2009 yılında yaşanan global kriz dolayısıyla ilaç harcamalarındaki artışı engellemek amacıyla Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan başkanlığında beş bakan ve bürokratlarıyla ilaç sektörünün temsilcileri arasında yapılan görüşmelerde sonuç alınamayınca devlet tarafı re’sen iskonto oranlarında artırıma gitti ve sonraki yıllarda bu iskontolar her seferinde artarak devam etti. Yüksek iskonto uygulamasının zamanla birçok ilacın piyasada bulunmamasına yol açacağı yönündeki uyarılarımız dikkate alınmadığı için halen bazı ilaçlar piyasada bulunamamaktadır. Bugün EKK gündemine ihale konusunun gelmesinin sebebi TEB’in yurtdışından getirdiği ilaç meblağının yıllık 800 Milyon Lirayı aşmış olmasıdır. Piyasada bulunamayan ilaçların depolar aracılığıyla ihale yoluyla alınmasının bu rakamı aşağıya çekeceği düşünülse de bu durum bataklığı görmeyip sivrisinekleri yok etmeye çalışmaktan başka birşey değildir. İlaçların bulunamamasındaki asıl gerekçenin gözardı edilerek palyatif çözümler aranması meselesidir söz konusu olan. TEB Genel Sekreteri Harun Kızılay’ın dediği gibi çözüm Türkiye’de bu ilaçların rahatlıkla bulunabilir olmasını sağlamaktır. Bu da ilaçların fiyatlandırmasının kararnameye uygun yapılması ve aşırı yüksek iskontolardan vazgeçilmesiyle sağlanabilir. Tabii ki ilaç harcamalarının kontrol edilmesi özellikle sürdürülebilir bir sağlık finansmanı açısından elzemdir. Ama sadece tasarruf yapacağım diye vatandaşın ilacını bulamaması kabul edilebilir bir durum değildir. Akılcı olmayan tedbirlerle halkın ilaca erişimini engellemek eski SSK mantığının hortlaması demektir. Bu noktada tüm paydaşların üzerine düşen sorumluluğun bilincinde olması gerekiyor. İlaç firmalarının aşırı ilaç harcamasını körükleyecek faaliyetlerden uzaklaşması, hekimlerin gerektiği kadar ilaç yazmaları ve ilaç firmalarının propagandalarına kapılmamaları, vatandaşların da ellerinde mevcut ilaçları mutlaka hekimlerine bildirmeleri ve gerekmedikçe ilaç yazılmamasını istemeleri çok önemlidir. (Bir kaç yıl önce yaşlı bir hastanın yeni aldığı ilaçların aynısından bir torba ilacı eczacıya bırakarak ihtiyacı olanlara vermesini istediğine şahit olmuştum. Elindeki ilacın yeniden yazılmamasını istemek yerine eskilerini başkalarına vermek düşüncesi, aslında su almak düşüncesiyle içinde bulunduğu geminin gövdesini delen yolcunun durumundan farksızdır.) Unutulmamalıdır ki en pahalı ilaç bulunamayan ilaçtır. İster fiyatı düşük diye bulunamasın, isterse Sosyal Güvenlik sisteminin çökmesi yüzünden olsun. İhtiyaç duyduğunuz anda ulaşamıyorsanız gerekçenin hiçbir önemi yoktur.